Selam; benim
adım Zürafa Zufi küçük dostum… Adı Afrika olan başka bir kıtada yaşıyorum; sana biraz
kendimden bahsedeyim mi? Benim hiç yatağım olmadı biliyor musun? Çünkü ben hep ayakta uyurum ve yatağa hiç ihtiyaç duymam, boyum o
kadar uzun ki ayak ucumda durma ihtiyacı duymadan ikinci kattaki bir pencereden içeri bakabilirim ve en sevdiğim yiyecek olan
yaprakları en yüksek ağaçlardan bile rahatlıkla koparıp yiyebilirim.Siz insanlar ne kadar şanslısınız; bütün Kukuli şarkılarını
söyleyebiliyorsunuz. Benim ses tellerim olmadığı için tekerleme bile söyleyemiyorum, biliyor musun? Siz insanlar gibi biz zürafalar
da birbirimizden farklıyız. Senin parmak izlerinin diğer insanlardan farklı olması gibi benim de desenlerim diğer zürafalardan
farklı; çünkü her birimiz özeliz, bunu asla unutma küçük dostum! Şimdi sözü en yakın arkadaşım fil Rokka’ya bırakıyorum, görüşmek
üzere, bay bay…
Selam; benim adım
fil Rokka küçük dostum… Ormanın en büyük hayvanı ile tanışmaya
hazırsan, sana biraz kendimden bahsedeyim: Benim çok uzun bir hortumum var biliyor musun? Sıcak yaz günlerinde suları hortumuma
çekerek
kendimi ıslatmaya bayılıyorum. Hep kendime demişimdir, bir insan taşıtı olsaydım, sanırım bir itfaiye arabası olur ve siz insanları
kurtarırdım küçük dostum. Saklambaç oyununda hep sobeleniyorum; çünkü ormanda hiçbir yere saklanamayacak kadar iri ve cüsseliyim.
Ebelikte
de çok iyi olduğum söylenemez; çünkü Zufi’yi ve diğerlerini ararken çok ağır olduğum için ‘gümmm, gümmm’ diye sesler çıkarıyorum.
Sanırım
daha sessiz yürümem için sarmaşıklardan kendime ayakkabılar yapmam gerekli! Ama sizin gibi bana iki ayakkabı yetmez; çünkü benim
dört
ayağım var biliyor musun? Üzülme, senin de fazladan iki elin var. Şimdi onları kaldır ve salla; çünkü sözü en yakın arkadaşım
zebra
Zou’ya bırakıyorum, bay bay…
Selam küçük
dostum; ben zebra Zou… Maalesef beni ilk görenler, şakacı maymun Monki’nin uykudayken siyah-beyaz kalemlerle boyadığı bir at
zannediyor. Tabii ki de bir at değilim. Siyah çizgileri olan, tatlı bir zebrayım. Hem de ormanın en iyi saklambaç oynayan hayvanıyım
biliyor musun? Beni yakalamak isteyen yaramaz aslan ve kaplanlardan çizgilerim sayesinde çok iyi saklanabiliyorum.
Otların arkasında nasıl göründüğümü tahmin bile edemezsin; çünkü beni muhtemelen sen de göremezsin. Ayrıca koşuda da hiç fena
sayılmam,
dünyanın en hızlı koşan insanından bile iki kat daha hızlı koşabiliyorum. Aaa eşşeğe de mi benziyorum; lütfen ama diyorum ya ben
çizgili
bir zebrayım. Hem de her birimizin çizgileri kendimize özeldir küçük dostum. Siz insanların farklı olması gibi biz de birbirimizden
farklıyız ve özeliz. Sen de özel ve biriciksin, bunu asla unutma! Görüşmek üzere, şimdi sözü ayı Pekuta’ya bırakıyorum, bay
bay…
Selam küçük
dostum, ben kahverengi ayı Pekuta…
Biz ayılar dünyanın pek çok yerinde
yaşarız, bal neredeyse biz de oradayız. Ben
en çok Anadolu balını sevdiğim için senin ülkende yaşıyorum biliyor musun? Bir
petek bal aşkına nerelere tırmandığımı görsen hayret edersin. Size göre yüz kat
daha iyi koku alan burnumun radarına o gün bir bal kovanı takılmamışsa, beni en
yakın bir göl kıyısında balık tutarken bulabilirsin. Orada da değilsem, ormanda
bir meyve ağacının tepesinde bulacaksın beni; çünkü ben bütün meyvelere
bayılırım küçük dostum… Armutun da hep iyisini yerim. Ne de çok yemekten
bahsetti ne de obur bir ayıymış, deme sakın! Kış uykusuna yatmadan önce çok
yemek yemem, çok iyi beslenmem lazım. Biz ayılar kış mevsimini hep uykuda
geçiririz, tabii Kuzey Kutbu’nda yaşayan kuzenlerim hariç… Onlar kış mevsimine
bayılır, bizim gibi koca kışı uyuyarak geçirmez. Belki bir gün onlarla da
tanışırsın. Şimdilik sözü yine kış mevsimini çok seven, en yakın arkadaşım Sibirya kurdu Husky’e bırakıyorum. Görüşmek üzere küçük
dostum, bay bay...
Selam küçük
dostum, ben Sibirya kurdu Husky…
Kuzey Kutbu bölgesinin hemen güneyinde, dünyanın en soğuk yerlerinden biri olan
Sibirya’da yaşıyorum. Yılın büyük bir bölümü kar topu oynayıp, kardan adam
yapılabileceğin bir yerdir burası. “Karlar ülkesi” de diyebilirim, evet evet
burası çok soğuk bir yer. Buzdolaplarının dondurma konulan bölümünden bile
soğuk ama kalın kürküm sayesinde ben hiç mi hiç üşümüyorum biliyor musun? İnsanları özellikle de senin
gibi küçük dostlarımı çok severim. İnsanın en sadık dostu biz köpeklerin arasında
en insan canlısı benim diyebilirim. Aynı zamanda yardım etmeyi de çok seven bir
kurdum ben. Büyük dostlarımın kızaklarını arkadaşlarımla nasıl çektiğimi, ren
geyiklerinin kar tipilerinde kaybolmaması için onlara nasıl yardım ettiğimi
görsen gerçekten hayret edersin. İnsan ve hayvanlara yardım etmek çok güzel bir
duygudur. Dolunay çıkan bir gecede bütün kurtlarla birlikte ulumaktan bile
güzeldir küçük dostum. İyilik en güzel duygulardan biridir, bunu asla unutma!
Şimdi sözü en yakın arkadaşım kutup ayısı Pofy’e vermeden once iyilik ve iyiler
için üç kere ulu benimle, uvvv, vuuu, vhuuu... Yaşasın iylik! Görüşmek üzere
küçük dostum, bay bay…
Selam
küçük dostum, ben kutup ayısı Pofy… Biz ayı ailesi olarak dünyanın pek çok
yerinde yaşarız; ama ben soğuğu ve karı çok sevdiğim için Kuzey Kutup
bölgesinde yaşıyorum biliyor musun? İki katmanlı kalın kürküm ve kalın yağ
tabakam sayesinde hiç üşümem. Eğer hava çok fazla soğur ve eksi 45 derecenin
altına düşerse, hava ısınıncaya kadar karları kazarak kendime çukurdan bir
sığınak yapabilirim. Kalın kürküm kutuplara uygun olduğu gibi ayaklarım da tam
bu karlar ülkesi içindir. Altında deriden yastıklar ve tüyler olduğundan,
buzlar üzerinde kaymadan rahatlıkla yürüyebilirim. Kutup bölgesinde yaşayan
diğer canlıları, ren geyiklerini çok hızlı koşar ve yakalayabilirim. Ayak
parmaklarımın araları perdeli olduğu için suyun altında da çok iyi yüzebilirim.
Fok balıklarını ve morsları yakalamak için nasıl yüzdüğümü görsen, hayret
edersin. Buzda hareket etme ve yüzmede iyi olduğum gibi koku alma konusunda da
çok iyiyimdir küçük dostum. Otuz beş kilometre uzaklıktaki bir yemeğin kokusunu
alabilir ve onu bulabilirim. Şimdi sözü koku alma konusunda, en az benim kadar
iyi olan, en yakın arkadaşım inek Benekli'ye bırakıyorum. Görüşmek üzere küçük
dostum, bay bay…
Selam küçük
dostum, ben inek Benekli… Çiftlik
hayvanlarının en sevimlisi, en iştahlısıyla tanışmaya hazırsan sana biraz
kendimden bahsedeyim. Biz inekler yeşil rengi çok severiz. Çünkü günde 3 öğün,
toplamda 45 kilogram yemyeşil otlar ile besleniriz biliyor musun? Ama renk körü
olduğumuz için yeşil rengini turuncu ve kırmızı olarak görüyoruz. Neyse ki
bilim adamları geçen yüzyıl beni inceleyip bu gerçeği ortaya koydu da, çiftlikteki büyük tartışma sona erdi. Diğer
hayvanlara otların turuncu renkte olduğunu anlatmaktan dilimde tüy bitmişti.
Görme duyum renkler konusunda beni biraz
yanıltsa da, burnum kokular konusunda beni asla yanıltmaz. En uzak meralarda
yetişen en taze otların kokusunu alabilir, tehlikelinin kokusunu 10 kilometre
uzakta bile olsa alabilirim, böylece tehlike gelmeden güvenli yerlere
sığınabilirim. Yediğin ve içtiğin birçok şeyin içinde benden olan bir şey var
biliyor musun küçük dostum? Dondurmalardan meyveli yoğurtlara, ayranlardan
peynirlere, pastalardan pudinglere kadar… Evet evet tahmin ettiğin gibi, senin
için de çok faydalı olan sütten bahsediyorum. Onu sizinle paylaşmaktan mutluluk
duyuyoruz. Paylaşmak ne de güzel bir şey, papatyalar ile kaplı kırlarda möö’lemekten
bile güzel! Şimdi sözü paylaşmayı en az benim kadar seven, en yakın arkadaşım deve
El-Jemal’e bırakıyorum, görüşmek üzere küçük dostum, bay bay…
Selam küçük
dostum, ben deve El-Jamal…
Afrika ve Asya’nın en sıcak yerleri olan çöl bölgelerinde yaşıyorum. Çöllerin
en sert ikliminde yaşam süren nadir hayvanlardan biriyim. Ansızın kopan toz
fırtınalarında bile yol alır, fırtınanın şiddetine göre üç kirpiğimi sırayla
kapatabilirim. Yaramaz bir toz parçası gözüme girmek isterse üç kirpiğimi de atlatması
gerekir. Ayaklarım ve bacaklarım da,
gözlerim gibi tam çöllere göredir. Geniş ayaklarım ve uzun bacaklarım sayesinde
çöl kumuna batmadan rahatlıkla yürüyebilir, hatta koşabilirim. Güneşin en
tepede olduğu öğle saatlerinde bile ayaklarımın kalın derisi sayesinde çöllerin
kızgın kumuna dayanabilirim. Çölde bitmek bilmeyen uzun yollarda, enerjimi
tazeleyecek hiçbir bitki ve ağaç olmasa da hörgüçlerimde depolanan yağlar
sayesinde açlığa dayanabilir, yirmi gün boyunca hiç su içmeden yaşayabilirim. Biz
develer dayanıklı olduğumuz kadar, aynı zamanda çok yardım severiz biliyor
musun küçük dostum? Siz insan dostlarımızı gideceği yere hızlıca götürür,
birçok insan hastalığına iyi gelen sütümüzü sizinle paylaşmaktan mutluluk
duyarız. Görüşmek üzere küçük dostum, Şimdi sözü benim gibi siz insanlar
üzerindeyken gezmekten ve koşmaktan çok hoşlanan, en yakın arkadaşım at Doru’ya
bırakıyorum, görüşmek üzere küçük dostum, bay bay…
Selam küçük dostum, ben at Doru… Bozkırın
en hızlı koşan hayvanı ile tanışmaya hazırsan sana biraz kendimden bahsedeyim.
Biz atlar dünyaya gözlerimizi açar açmaz bir gün bile dolmadan yürüyebilir,
hatta koşabiliriz biliyor musun? Arkadaşlarımla yelelerimi rüzgarda savurarak
koşu yarışları yapmasına bayılırım. Kaslı bacaklarım sayesinde ortalama bir
insan boyunun üstünden zıplayabilir, en ağır yükleri bile hiç zorlanmadan
çekebilirim. Arabalar ve kamyonetler icat edilmeden önce insan dostlarımla uzun
yolculuklara çıkar ve bütün yüklerini istedikleri yerlere taşırdım; ama şimdi
ben bile bazen kamyonetler ile yolculuklar yapıyorum. Benim gibi bir at ırkı
olan kuzenim midilliler ise, tam siz küçük dostlarıma göredir. Şimdi onunla,
büyüdüğünde ise benimle gezebilirsin. Ama gelirken yanında mutlaka kesme şeker
getir olur mu? Doğada bulunan zararlı otların acı tatlarını, en az siz insan
dostlarım kadar iyi olan tat alma duyumla anlayıp, bana faydalı olan zararsız
bitkileri yiyebilirim ve besinlerin tam tatlarına varırım. Kesme şeker ve havuç
ise en sevdiğim yiyeceklerden olduğu için beni ehlileştiren eğitmenler hep
yanında bulundurur. Sen de gelirken şekeri sakın unutma küçük dostum… Şimdi sözü
benim gibi bir çiftlik hayvanı olan en yakın arkadaşım boğa Bulli’ye bırakıyorum,
bay bay…
Selam
küçük dostum, ben boğa Bulli… Çiftlik hayvanlarının en güçlüsü, en iştahlısıyla
tanışmaya hazırsan sana biraz kendimden bahsedeyim: Biz boğalar yeşil rengini
çok severiz. Çünkü günde 3 öğün, toplamda 45 kilogram yemyeşil otlar ile
besleniriz biliyor musun? Ama renk körü olduğumuz için yeşil rengini turuncu ve
kırmızı olarak görüyoruz. Neyse ki bilim insanları geçen yüzyıl beni inceleyip
bu gerçeği ortaya koydu da, çiftlikteki büyük tartışma sona erdi. Diğer
hayvanlara otların turuncu renkte olduğunu anlatmaktan dilimde tüy bitmişti.
Görme duyum renkler konusunda beni biraz yanıltsa da, burnum kokular konusunda
beni asla yanıltmaz. En uzak meralarda yetişen en taze otların kokusunu
alabilirim. Tehlikenin kokusunu 10 kilometre uzakta bile olsa koklayabilirim ve
güvenli yerlere sığınabilirim. Koku alma konusunda iyi olduğum gibi siz insan
dostlarıma yardım etme konusunda da çok iyiyimdir. Güçlü bacaklarım ve bedenim
sayesinde çiftlikteki en ağır işlerde çalışabilir, tarlaların sürülmesi için
sizlere yardım edebilirim. Yardım etmek ne de güzel bir duygudur küçük dostum.
Papatyalar ile kaplı kırlarda möölemekten bile güzel. Şimdi sözü, paylaşmayı en
az benim kadar seven en yakın arkadaşım maymun Monki’ye bırakıyorum. Görüşmek
üzere küçük dostum, bay bay…
Selam küçük
dostum, ben maymun Monki…
Dünyanın birçok yerinde yaşam süren, 260’tan fazla türü olan maymun ailesinin,
ağaçlarda yaşayan bir üyesiyim. Maymun ailemizin üyeleri oldukça sıra dışıdır
biliyor musun? Borneo ormanlarında yaşam süren, upuzun burnu olan kuzenim
hortumlu maymundan tut, Amazon ormanlarında yaşayan kırmızı kafalı kuzenim kel
Ukari maymuna kadar… Bolivya’da yaşayan, upuzun bıyıkları olan kuzenim
İmparator Tamarin’den tut, dünyanın en küçük maymunu olan kuzenim parmak
maymununa kadar birbirinden farklı, sıra dışı ve kocaman bir aileyiz. Bunca
farklılık içinde asla değişmeyecek olan tek ortak özelliğimiz ise, senin de
tahmin edeceğin gibi, meyvelerin en lezzetlisi olan muzlardır. Evet küçük
dostum; hiçbir maymuncuk o lezzetli sarı muzlara ‘hayır’ diyemez. Muzlara
ulaşmak için ağaçlara nasıl tırmandığımızı, sarmaşıklardan sarmaşıklara nasıl
zıpladığımızı görsen hayret edersin. Biz maymunlar yaşamımızın büyük bir
bölümünü ağaçlarda geçiririz küçük dostum… Uzun kollarımız ve uzun
kuyruklarımız ile ormanın içinde, ağaçların üzerinde vakit geçirmeye bayılırız.
Uykumuz gelince bile kendimize yapraklardan, dallar üzerine bir yatak yapar,
orada mışıl mışıl uyuruz. Ağaçlarda yaşam sürmeyi sevdiğimiz kadar paylaşmayı
ve yardımlaşmayı da çok severiz; çünkü paylaşmak, muz yemekten bile tatlıdır
küçük dostum, bunu asla unutma! Şimdi sözü biz maymunlar gibi kalabalık bir
aileye sahip olan, en yakın arkadaşlarım dinozor Dino’ya ve boynuzlu dinozor
Pantos’a bırakıyorum, bay bay…
Selam küçük dostum, dinozor ailesinin en yakın iki arkadaşı ile tanışmaya hazırsan sana biraz kendimizden bahsedeceğiz. Biz süper ikili Dino ve Pantos, bundan 165 milyon yıl önce bu gezegende yaşam sürmüş, 850’den fazla türü olan, geniş dinozor ailesinin otobur iki üyesiyiz. İsmimiz, Yunancada her ne kadar “korkunç kertenkeleler” anlamına gelse de, biz otçul dinozorlar çok sevimliyizdir biliyor musun? Bir “Diplodocus” türü olan Dino'nun beş fil ağırlığında ve üç zürafa boyunda olması seni asla korkutmasın. Siz insan dostlarımızla dünyada hiç aynı zamanda yaşamadık; ama yaşayabilseydik dinozor Dino'nun boynundan kuyruğuna kadar uzanan kocaman bir kaydırağın, siz küçük dostlarımızı beklediğinden emin olabilirdin. Yine bir “Triceratops” türü olan boynuzlu dinozor Pantos'un sivri boynuzları ve kocaman yelesi de seni asla korkutmasın. Siz insan dostlarımızla dünyada hiç aynı zamanda yaşamadık; ama yaşayabilseydik Pantos'un üzerine binip, sırtında dünyayı gezebileceğin, yepyeni keşiflerin seni beklediğinden emin olabilirdin. Üzülme küçük dostum, bir kuyruklu yıldızın aramıza girmesine izin verme, hayal dünyasında en güzel maceralara çık bizimle… Zooturak dostların Dino ve Pantos, bu hikayede seninle. Tüm Zooturak ailesiyle birlikte…